28 Şubat 2011 Pazartesi

Kimin kimi?


Bu dostlar günün yorgunluğunu mu atıyorlar üstlerinden, yoksa öyle tesadüfen mi bir araya geldiler bilinmez. Ama bu birliktelik hoşuma gitti.

Hani demişler ya "bir elin nesi var iki elin sesi var" diye, gerçekten de iyi demişler. Zira şu fani hayatta insanın tek başına üstesinden gelebileceği ne var? Sadece bunalımdayken veya üzgünken mi ihtiyaç duyarız dostlarımıza? Ya en güzel anlar... Hep beraber öksüre öksüre gülemedikten sonra ne anlamı var kahkahaların? Yani dostlar olmadan çekilmez bu hayat vesselam :)

Madem dostlardan bahsettik en eskilerinden başlayalım... Arhavi 56 evlerde 90'lı yıllarda ikamet etmiş olanlar Yasin, Tanju ve Erdal üçlüsünü bilirler. Yani nasıl kardeşinizle, akrabalarınızla tanıştığınız zamanlar olmaz, kendinizi bildiniz bileli hayatınızdadırlar, işte Yasin ve Tanju'da benim için öyle. Gözlerimi açtım onları gördüm diyebilirim. İlkokul, ortaokul, lise hep onlarla beraber aynı sıralarda geçti. Öğretmenin verdiği ödevleri her unutuşumda can simidim Yasin olmuştur. Ve fındıklıklarda yaptığımız maçlarda hep rakip takımın kaptanı Tanju :) Şu sıralar mesafe olarak uzak kalsak da, gönüllerimiz hep bir...

Birde aile içindeki eküriler var tabi... Yüksel ve Fatih. 56 evler dışında yaşanılanların hepsi bu iki güzide insan için de geçerli. Yüksel ve Fatihle ayrı şehirlerde büyüdük büyümesine ama, çok da sıkı bağlar kurduk bebeklikten beri. Sanırım bize bu imkanı sağlayan ve böyle sıkı dost/akrabalar olmamızı kolaylaştıran anne ve babalarımıza teşekkür etmeliyiz.

Yıllar geçip yollar bizi Kocaeli Üniversitesine getirdiğinde kader bambaşka dostlar çıkardı karşımıza.

  • Şu an yaptığım ve belkide hayatım boyunca yapacağım işe ilk adımı atmamı sağlayan, aynı yaşta olmamıza rağmen bana sürekli doğru ve yerinde nasihatler veren ( ve bunları dinletmeyi başaran :), son Amerika maceramın unutulmaz güzellikte geçmesini sağlayan ve bana eşlik eden, şu an Türk Silahlı Kuvvetlerinin başarısı için ter döken :) çok değerli dostum Korkut.

  • Enteresan kişiliği, gün aşırı bize "yok artık" demeyi başartan enteresan hareketleri, ve popo bölgesindeki bitmek tükenmek bilmeyen sağlık sorunlarıyla :) Baleş.

  • Baleşten daha enteresan olan kişiliği, Kocaeli çevresinde herkes tarafından bir kere görülüp bir daha asla unutulamayacak şekilde hafızalara kazınan görüntüsü, karnımız ağırıncaya kadar kahkahalar atmamıza neden olan espirileriyle Burhan.

  • Sabahlara kadar bize zorla "Monopoly" oynatan, bilgisayar bilgisi ve düzenli çalışması başına her zaman bela olan, aramızdaki tek "İzmitli", keskin laik Seçkin.
Ve son olarak çok sevdiğimiz şirketimiz "DeFacto" dan çalışma arkadaşlarım olan aynı zamanda ev arkadaşlarım olma özelliğini de bünyelerinde bulunduran çok sevgili Burçin ve Faruk.

Dostlar, dostluklar önemlidir. Dostların kıymetini bilmek gerek. Ne de olsa hayat birlikte daha güzel...



18 Şubat 2011 Cuma

Biri Huzur Mu Dedi?


Bazen bir fotoğraf çok şey anlatır ya insana... İşte bu fotoğraf öyle bir fotoğraf. Sadece bakınca bile huzuru bir köşesinden yakalıyorsunuz sanki. Sanki huzur filminin bir fragmanı var burada. Bu sahilde olduğunuzu hayal ederek kapayın gözlerinizi. Sadece dalgaların sesini duyun... Yüzünüzü okşayan hafif rüzgarı hissedin... Elinize bir de kitap almadan olmaz tabi :) Zannediyorum bu kumsalda yatan insanlar da benimle aynı fikirdeler.

Şu iki bisikletin duruşu bile bir şeyler anlatmıyor mu?

17 Şubat 2011 Perşembe

WILDWOOD DAYS!


Bir rüya gibidir Wildwood rüya olmasına da, insan hiç uyanmak istemez o rüyadan. İşin ilginci o rüyanın güzelliğinin de çok geç farkına varır. Olurmu, başlarmı, başlıyor, başladı derken bir bakmışsınız uçmuş gitmiş. Elinizde bir kaç fotoğraf kalmış. Hepsi bu... Gittiğinde bilmez insan Wildwood'un değerini. Sıcak hava, her gün çalışmak zorunda olmak. Üstüne üstlük bir de Amerikalılara laf anlatmak var gün boyu! Tüm bunları düşünürken bir de bakarsınız yazın sonu gelmiş. O sıcaklığından şikayet ettiğimiz güneş eskisi gibi bakmaz olmuş yüzümüze. O akşamları yürüdüğünüz sahil sizi istemez olmuş, o yüzdüğünüz okyanus çok uzak... Artık o laf anlatmak zorunda olduğumuz adamlar uğramaz olmuş parkınıza...

Her şey bir mesajı verir insana. Artık gitme vakti geldi der Wildwood. Ama nasıl, daha yeni gelmiştik derken... Bir de bakmışsınız çoktan Türkiye'ye gelmişsiniz bile. Artık akşamları resimleri açıp bakarsınız, üç ayda tanıdığınız insanları anarak... Ve ah dersiniz... Ah zamanı geriye çevirebilsem...

Ama zaman geri gelmiyor! Elde kalan anılar, sadece güzel anılar... Şükür ki ben şanslıyım. Wildwood en güzel hediyesini bana 2008 yılında verdi. Ona da sımsıkı sarılıyorum hiç bırakmamak umuduyla...

Bizden sonra oralara gidip bu güzellikleri yaşayacak arkadaşlara selam olsun...

16 Şubat 2011 Çarşamba

M.T. Olmak...


Murat Türker... Kendisiyle olan akrabalık ilişkimizin de ötesinde başardıkları ve başaracaklarıyla kendini çoktan kanıtlamış bir insandır Murat. Star TV'nin kapısında ilk gidişte güvenlikler tarafından eve yollanarak başlayan, aynı kapılarda sabırla bekleyerek süren ve sonunda bu günkü yerine gelebilen bir hikaye...

RST okuyan arkadaşları ellerine kamerayı yeni alırken onun ekranlara çıkışı "bir insanın bir şeylere inanmasının somut sonucu" değilmi? Demek isteyince oluyormuş.

O halde inanmaya devam :)

Tebrikler M.T. Hedef zirve...